SABUNCUOĞLU ŞEREFEDDİN

 Sabuncuoğlu Şerefeddin 

 Sabuncuoğlu Şerefeddin (1385, Amasya – 1468), 1386 yılında şehzadeler şehri Amasya’da doğdu. Soy kütüğüne göre babasının adı Ali Çelebi, dedesi ise Sabuncuoğlu Hacı İlyas Çelebi’dir. Dedesi Sabuncuoğlu Hacı İlyas Çeleci, babası Ali Çelebi’de 1421-1451 yıllarında Amasya Bimarhanesi’de yani o dönemlerin hastanesinde hekimbaşılık yapmış ünlü hekimlerdendi. Eğitimli bir aileden geldiği için baba mesleğini yapmadan önce mutlaka medrese okuması şarttı. Çok küçük yaşlardan itibaren ustaçırak ilişkisi biçiminde hekimlik öğrenmeye başladı. Temel hekimlik eğitimini Hekim Burhanettin Ahmet’ten Amasya Darüşşifası’nda aldı. Hayatının büyük bir kısmını okumaya, araştırmaya ve deneylere verdi. Tam 14 yıl boyunca kesintisiz hekimlik yaptı ve Anadolu halkına hizmet verdi. Hekimliğin usta çırak usulüyle bakkal ya da terzi gibi dükkanlarda yapıldığı dönemde yaşıyordu. Bir darüşşifada çalışabilmek o dönemin koşullarında çok zordu ve böyle bir hizmet ancak eğitim, ün ve liyakat sahibi hekimlere veriliyordu. 15. Yüzyılda yaşayan birçok hekimin aksine özellikle “cerrahi” ile ilgilendi. O dönemde genel olarak hekimler cerrahiye pek ilgi duymamış hatta cerrahi tedavinin gerekli olduğu durumlarda bile, ısrarla ilaç tedaviyi tercih etmişlerdi. Bunun sebebi cerrahi girişimler için kaynak kitapların azlığı neticesinde bilginin yetersizliği, hayati tehlikenin ve sakatlık riskinin çok yüksek olması ve bu tekhlikeleri en aza indirerek ameliyatı kolaylaştıracak ve bazı teknik olanakların bulunmamasıdır. Özellikle anestezi yani hastayı uyuşturma ve uygulamaları henüz o yıllarda yetersizdi. Bu tip imkanların oluşması; yani antibiyotik, ağrı kesici, antiseptiklerin ve bunarın yanı sıra anatomi bilgisinin yeterince gelişmesi ancak Sabuncuoğlu Şerafeddin’den tam 400 yıl sonra gerçekleşecektir. ESERLERİ 3 temel eseri vardır:

  Akrabadin Tecrümesi 

 Cerrahiyyeti’il-İlhaniyye 

 Mücerrepname 

 Sabuncuoğlu Şerafeddin’nden Zeyneddin el-Cürcani’nin Zahire-i Harzemşahi diye bilinen eserini tercüme etmesini istemiştir. Bu çok kapsamlı eseerin sadece farmakoloji yani ilaç bilimiyle ilgili kısmını çevirdi. Ayrıca kitabın sonunda bilgileri içeren iki bölüm eklemiştir. Eserde ilaçların özellikleri, hazırlanması, gargara, yağlar, merhemler anlatılmaktadır. Ayrıca; kusturucular, müshiller, ağız, dil ve damak, diş, göz ilaçlarına ve lavmanlara da yer vermiştir. Eserin sonunda ise çevirirken karşılığını bulduğu ve kullandığı Türkçe tıp terimlerini yazmıştır. O dönemde tüm dünyada bilim dili Arapça ya da Latince olduğu için bilim dünyası gereksiz ve anlamsız bulunsa da bu yaptığı Anadolu tıp tarihi için çok değerliydi. 

 Cerrahiyyeti'l-İlhaniyye Sabuncuoğlu Şerafettin’nin yazdığı ikinci ve daha meşhur olan eseridir. Osmanlı İmparatorluğu’nda yazılmış tek resimli cerrahi eserdir. 11.yüzyılda Endülüs’te yaşamış olan Ebû'l-Kâsım Zehrâvî'nin Kitâbü'l-Tasrîf adlı eserinin cerrahi ile ilgili kısmının tercümesidir diye söylentiler olmuştur. Her ne kadar büyük ölçüde Kitâbü'l-Tasrîf’den kaynak olarak yararlanmışsa da eserin doğrudan tercüme etmemiştir. Kendinden önce yaşamış belli başlı cerrahlardan olan Zehravi’den de yararlanmıştır. Örneğin; Kitâbü'lTasrîf’de sadece yapılan ameliyatlar ve bu ameliyatlarda kullanılmış olan aletler gösterilmişti. Sabuncuoğlu Şerafeddin’in kitabında ise yer alan ve daha önce hiçbir eserde rastlanmayan çok önemli bir unsur da, ameliyatların nasıl yapıldığını gösteren temsili resimlerin mevcut olmasıdır. Kendi çizdiği bu resimlerde hasta ve doktorun uygulama esnasındaki duracakları yerler ile cerrahi aletlerin nasıl kullanıldığı da gösterilmektedir. Bu önemli eserde şimdiki zamanda cerrahların eğitimlerinde sıklıkla kullanılan cerrahi atlasların ilk örneğini oluşturmaktadır. Kitabın 3 bölümü vardır. Birinci bölümde; 54 tedavi, 7 alet ile 4 kesi yöntemi ve uzuvlardaki hastalıkların dağlanması anlattı. İkinci bölümde; 58 tedavi, 131 alet çizimi ve 10 kesi yöntemi ile apselerin yarılması, dikilmesi ve tedavisi anlatılmıştır. Üçüncü bölümde ise; 24 tedavi yöntemi, 11 alet tanıtımı ile kırık ve çıkıkların tedavisi hakkında bilgi verilmektedir. Kitabı Türkçe yazmasın nedeni ise şu: “Yaşadığı devirde tüm Anadolu-Rum kavimleri Türk dilini kullanmaktaydı. Ayrıca bu dönemin cerrahlarının çoğu okuma yazma bilmemekteydi ve okuma yazma bilenler ise ancak Türkçe yazılmış kitap okuyabilmekteydiler. Böylece bu kitaptan daha fazla kişi faydalanabilecekti. İşin aslını öğrenerek hastalıkları iyileştirecekler, kendilerini hatadan ve beladan koruyabileceklerdi.” Kitabın bilinen üç kopyası vardır. Bunlardan ikisi İstanbul’da, birisi de Paris Bibliotheque National’dedir. Fatih Sultan Mehmet Han’a takdim etmiş ve içinde II. Bayezid’in mührü bulunan kopya eserin kapağındaki kayda göre; Tanzimat Meclisi üyesi Yasinci Zade Mehmet İlmi Efendi tarafından 1860 yılında kitabı Fransız hekimi Bırjuven’e armağan edilmiştir. Mücerrebnâme 1468 yılında yazdığı eserin ön sözünde yazdığı gibi kitabını Amasya’daki hekim çevresinin isteği üzerine kaleme aldı. Kitapta çeşitli hayvanlar, insanlar ve kendi üzerimde denemiş olduğu ilâçların hazırlanışı ve kullanılışını anlatmıştır. Özellikle bazı zehirlerle ilgili yaptığı hayvan deneylerini ön plana çıkardı. Bu deneylerde denek olarak horozları kullanmıştır. Yazım biçimini şimdilerde modern tıp biliminde kullanılan olgu sunumlarına benzer şekilde oluşturmuştur. On yedi bölüm olup, bölümler ilâçların etki ve kullanım alanlarına göre düzenlenmiştir; bu sebeple ilâçlar çok kullanılandan az kullanılana doğru sıralanmıştır. Eseri Türk tıp tarihinde bir hekimin kendi buluşu ilaçları ve tedavi yöntemlerini derlediği ilk kitap olması bakımından önemlidir. Eserde geçen bazı deneyleri kısacası : Birinci deneyim: Yılan sokmasına karşı kendi hazırladığı panzehiri içmiş ve ardından elini orta parmağını yılana ısırtmıştır. Ne parmağı şişmiş ne de vücudunda belirti gözlenmiştir, panzehir sayesinde zehirden hiç etkilenmedi. İkinci deneyim: Yılan zehrinin etkisini araştırmak amacıyla yapmıştır. Deney hayvanı olarak bir horoz seçmiş ve hayvanın bir budunun tüylerini yolarak çok zehirli bir yılana çıplak derisinden ısırtmıştır. Ardından daha önce hazırlanan ve zehrin etkisini yok eden tiryak yani panzehiri horoza içirerek hayvanı gözetim altına aldı. Ertesi gün deride yeşilimtrak bir yara gördü ve tekrar tiryak verdi. İkinci günde derideki belirti de kayboldu ve hayvan eşleriyle gezinir hale geldi. Olgulara özgü gözlem, deney ve tedavi yöntemlerine cerrahi eserinde yer vermiştir. Diş ağrısına akupunktur kullanması, trakeotomili yani nefes alabilmesi için boğazından delik açılan hastaya deliği kapatmak için yaptığı estetik cerrahi ameliyatı ve boğaza kaçan cisimlerin çıkarılması hakkındaki yöntemler en ilgi çekici olanlarındandır.Sabuncuoğlu Şerafettin’ne göre, ancak tıbbi tedavi başarısız olursa cerrahi yol denenmelidir. Ayrıca, ameliyat sonrası bakımın önemine de vurgu yapmıştır. Denediği ilaçlarda görülebilecek yan etkileri de kayıt altına almıştır. Eserlerinde alıntı yaptığı yerlerde mutlaka kime ait olduğunu kaynak olarak göstermiş, bilgilerimi anlatırken ayrıntılara dikkat etmiş, hastalarıma deneme yoluyla yaptığı tedavilerini gözlemleyerek notlar almış, bunları eksiksiz olarak ve gizlemeden aktarmış olması, onun bugünkü tıp etiği yaklaşımına uygun bir bilim insanı olduğunun göstergesidir. Candaroğlu İsfendiyar Bey zamanında 5 yıl süreyle Kastamonu’da kaldı. Cerrâhiyye-i İlhâniyye’yi yazdığında İstanbul’a giderek kitabını Fatih Sultan Mehmet’e sundu. Dönüşünde de Bolu, Gerede ve Tosya’ya uğradı. Bu seyahatten sonra memleketim Amasya’ya dönüp ölene dek burada hizmete devam etti Amasya kentinde çalıştığı Darüşşifa binası adına müze olarak düzenlenmiştir. Sabuncuoğlu Tıp ve Cerrahi Tarihi Müzesi(Fotoğraf: Amasya İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Arşivi) Getirdiği tıbbi yenilikler Şerefeddin Sabuncuoğlu, tedavileri hastalara uygulamadan önce kendi üzerinde bile test ederdi. Sepsisin farkındaydı ve herhangi bir patojenin yayılmasını önlemek için antiseptik olarak şarap ve zeytinyağı içeren cerrahi bir kıyafet giyerdi. Kaleme aldığı bir meme kanseri olgusunda küçük tümörlerin kanserin erken evrelerinde cerrahi olarak çıkarılmasını tedavi olarak önermiştir. Bu tedavi, tümörün vücudun geri kalanına yayılmamasını veya büyümemesini sağlar ve günümüzde kanser tedavisinde de yaygın bir uygulamadır.Sabuncuoğlu’na göre ancak tıbbi tedavi başarısız olursa cerrahi yol denenmelidir. Ayrıca, ameliyat sonrası bakımın önemine de vurgu yapmıştır. Denediği ilaçlarda görülebilecek yan etkileri de kayıt altına almıştır. Sabuncuoğlu deneysel hekimliğinin yanı sıra tıp camiasına birçok yenilik getirmiştir. Çocuklarda hidrosefalik drenaj tekniklerini ilk tanımlayanlardan biridir. Spinal ameliyatlarda aksiyal traksiyon tekniğini kullanan ilk hekimdir. El cerrahisinden sonra tahta atel kullanımına öncülük etmiştir. Kadın doğumu ile ilgili de çalışmaları mevcuttur, mesela Cerrahiyyeti'l-İlhaniyye’de yaptığı önemli bir gözlem, gebenin nefesini tutup güçlü bir kuvvet uyguladığı takdirde doğumun daha hızlı gerçekleşebileceğiydi.Daha güçlü bir kuvvet uygulamak için gebenin hapşırmasına neden olacak bitkisel droglar da önermiştir. Şerefeddin Sabuncuoğlu, hamilelik sırasında ortaya çıkan komplikasyonları ve annenin ölümünün nasıl önlenebileceğini de anlatmıştır. Ana teknikleri, bebeği anneden çıkarmak için ölü fetüse bir kancanın takılmasını içerir. Tıkanıklığa hidrosefali neden oluyorsa fetüsün kafatasının “Mi dah” aleti ile ezilmesini de önermiştir. 

 SÖZLÜK 

AKUPUNKTUR: Türkçeye iğneyakı olarak çevrilebilir. Yakı özel hazırlanmış otların yakılarak farklı tekniklerle akupunktur noktalarına ısı ve sıcak verme işlemidir.Akupunktur, bir kişinin vücudunun belirli noktalarına, çok çeşitli derinliklere çok ince iğnelerin sokulmasını içeren bir tedavi şeklidir. 

FARMAKOLOJİ: Farmakoloji ya da eczabilim günümüzdeki anlamıyla canlı organizmadaki (deney hayvanı ve insan) ilaç etkilerini ve canlı organizmaya alınan ilaçların yapısını inceleyen bir bilim dalıdır. 

HİDROSEFALİ: Hidrosefali, "beyinde su toplanması" olarak da bilinen, beyin ventriküllerinde ve boşluklarında normalin üzerinde BOS (Beyin Omurilik Sıvısı, Serebrospinal Sıvı) birikmesi durumudur. 

PATOJEN: Patojen, hastalığa neden olan her türlü organizma ve madde. 

SEPSİSİN: Sepsisin Vücudun herhangi bir bölgesinde gelişen ağır enfeksiyonun sonucunda bağışıklık sisteminin verdiği yoğun tepki ile organ ve dokularda hasarlar ortaya çıkabilir. Tekli veya çoklu organ yetmezliklerinden ölüme kadar gidebilen bu ciddi tablo sepsis olarak adlandırılır. T

RAKEOTOMİ: Boyuna, nefes borusunun (Trakea) 2.ve 3. kıkırdak halkaları arasından bir delik açılarak plastik bir kanül yerleştirilip hava yolu açıklığının sürekli olarak sağlandığı bir cerrahi işlemdir. 

KAYNAKÇA https://tr.wikipedia.org/wiki/Sabuncuo%C4%9Flu_%C5%9Eerefeddin https://evrimagaci.org/serafettin-sabuncuoglu-kimdir-ne-yapmistir-kendi-agzindan-yasam-oykusu-8109 https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/157197 https://islamansiklopedisi.org.tr/sabuncuoglu-serefeddin

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÜST ORTA KESİCİ (SANTRAL) DİŞ

DİŞLERİMİZİ NASIL FIRÇALAMALIYIZ?